Dağbaşı - Dağ Çiçeği (Pilot Hikaye Twitter'dan)

o küçük ama çok küçük köyün adı bile yokluğunu anlatıyordu - Dağbaşı Köyü

Zamanın birinde küçük, ücra bir Karadeniz köyünde, köyün kadınları mutfak pencereme gelip beni öğleden sonra çayına çağırdılar. 

Şimdi yemek yapıyorum birazdan gelirim desem de, söndür altını biz çayı demledik ha şu yokuşta yiyelim pastamızı (kek) dediler.

Elimden tutup, benim evin hemen yanı başındaki 'yokuşa' götürdüler beni, yere bir yaygı serildi oturduk hepimiz.

Evimin yanı başındaki bu yokuşa ilk defa çıkmıştım, çekiniyordum çünkü birisinin tarlasına girmekten. Bunu onlara söylediğimde çok güldüler.

Hiç olur mu öyle şey, senin evinin yanından geçen her şey senindir daa, canın ne zaman isterse gel istediğini kopar ye dediler.

Benim yokuşumda mısır ve fındık vardı, kalkıp uzun zamandır göz koyduğum taze fındıklardan topladım, çok yemeyesin haa diye de uyarıldım.

Kendimi tutamayıp çok yediğim o fındıklar daha sonra bir güzel alerjiye neden oldu ama olsun, yeşil yeşil fındıkları yemenin tadı hiçbir şeyde yoktu.

Bir yandan çay içip fındıkları yerken, bir yandan da etrafa bakıyordum. İşte tam o sırada kadınlardan biri beni büyüleyen bir şey yaptı.

'Ha şu çiçeğin güzelliğine bir baksana, ne oturup duruyorsun her gün evde' diyerek yerdeki mini minnacık bir çiçeği gösterdi bana.

Çiçeğe bakınca iki şey gördüm, çiçeğin dağda bayırda her yerde görülen bir çiçek olduğunu ve bu kadının her gün bu çiçeğe hayran olduğunu.

O gün bıraktım kendimi o alelade güzel çiçeğin güzelliğine ve gözümün, gönlümün perdelerini kaldırdım onlarla.

Sonra her gün geldiler benim mutfak pencereme ve alıp götürdüler beni bir yerlere. Kimi zaman uzun uzun hayran olduk küçük çiçeklere.

Kimi zaman da horon tepmeyi öğrettiler bana, horon teptik birlikte. Dere kıyısında başka hiçbir yerde duyamayacağım hikayeler duydum.

O köyde geçirdiğimiz iki senenin sonunda ben onlara ne verdim bilmiyorum, ama onlar bana yeni bir çift göz ve kulak verdiler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder