Dağbaşı 1 - Varış

o küçük ama çok küçük köyün adı bile yokluğunu anlatıyordu - Dağbaşı Köyü

Mecburi hizmet kuraları çekildiğinde ilk önce adıyla bizi şaşırttı, dağ başını çektim dedi eşim telefonda. İyi de nereyi çektin, adı ne köyün diye sordum. Eşim gülerek Dağbaşı’nı çektim, köyün adı Dağbaşı dedi.

Her şey bir bilinmezdi bizim için, adı Dağbaşı olan bir Karadeniz köyüne gidiyorduk iki seneliğine. Üniversiteden hocamız Nusret Fişek’in, Toplum Hekimliği derslerinde bize anlattığı ve kendisinin Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı yaptığı yıllarda, 1963’de kurulan ve hizmete başlayan Sağlık Ocaklarından birine gidiyorduk.

Eşyalarımız kamyonla arkadan geliyordu, sabah önce biz ulaşacaktık arkadan eşyalar. Bütün bildiğimiz yerleşebileceğimiz bir lojmanın olduğuydu. 

Yanımızda bavullarımız ve köpeğimizle ilk önce köyün bağlı olduğu Araklı ilçesine indik. Orada sağlık müdürlüğüne gelişimizi bildirdikten sonra, ilçenin çarşısını gezdik ve erzak alışverişi yaptık. Çarşıda birbirinden güzel yerel örtüleri görünce dayanamayıp birkaç tane aldım, daha sonra bir taksi bulup köye doğru yola çıktık. 

Taksi bizi götürürken merakla yol üstündeki her şeyi görmeye çalışıyorduk, yol bitmek bilmiyordu, bir an önce varmak için sabırsızlanıyorduk. 

Kara Dere kenarından giden yol arada daralıyor sonra biraz daha genişliyordu, başlarda asfalt olan yol bitmişti yolun geri kalan kısmı stabilizeydi. Yol üstünde birkaç köy daha gördük.

Manzara çok güzeldi, dere kıvrıla kıvrıla bize eşlik ediyor, iki yanında yemyeşil sarp tepeliklerle bir vadinin içinden geçiyorduk. Sonunda köye vardık, köye varınca sağlık ocağına da varmış olduk. Köy o kadar küçüktü ki yürüyerek bir ucundan diğer ucuna 10-15 dakikada yürünebiliyordu. 

Nüfusu 75 kişiydi, buna sağlık ocağı, ilköğretim okulu, karakol, postane ve cami çalışanları da dahildi. Bunların dışında köyde bir bakkal, bir kahve, bir de fırın vardı. Adı Dağbaşı olan köyümüz aslında vadinin dibindeydi ve çevre köylerle birlikte 6000 kişiye hizmet veren bir merkez köydü.

Biz taksiden indiğimizde yağmur yağıyordu, köpeğimizi kucağıma alıp ceketimle sardım, hava soğuk ve çok nemliydi. Biz etrafa bakınırken, sağlık ocağı personeli dışarı çıkıp bizi karşıladı. 

Durduğumuz yerden köyün geri kalan kısmındaki evleri görebiliyordum, herkes pencerelere çıkmış merakla bize bakıyordu. Uzun süre doktorsuz kalmış bu köye gelen doktoru ve ailesini merak ediyorlardı.

Biz gelmeden lojman temizlenmişti ama ben yine de bir bakmak istedim. Uzun bir lojman binası vardı, bize verilen lojman ilk baştaki üç odalı olandı. 

İçeriye girdiğimde, yerlerin zamanında beton olduğunu ama nemden ve bakımsızlıktan yıpranmış olduğunu fark ettim. Süpürmeye çalıştıkça sökülüyordu, kısa bir süre sonra vazgeçtim süpürmekten.

Eşyalar geldiğinde ilk yatak odasını hallettik, açılan kutuları düzleştirip yere serdik onun üzerine de halıları koyduk. Böylece önce yerleri kaplayıp hiç açıkta bir yer bırakmayarak topraklardan sakınmayı başardık. 

Bu arada sağlık ocağından yardım etmek için hemşire ve ebe de geldi. Merakla bakıyorlardı her şeye ama bizde bakılacak fazla bir eşya yoktu ki. Bir yatak, bir koltuk, bir küçük yemek masası, dört sandalye, bir yorgan, birkaç çarşaf ve havlu, az miktarda temel mutfak malzemesi, 6-7 kitaplık ve bir sürü kitap kutusu.

Merakla her kutuyu açtıklarında kitap görünce yarattığımız hayal kırıklığını hatırlıyorum, tek ilginç şeyimiz köpeğimizdi. Daha sonra anlattıklarına göre, köydekiler pencereden bize bakarlarken, kucağımdakinin ne olduğunu bir türlü anlayamamışlar, kimi çocuk demiş, kimi kuzu, kimi kürk sanmış. 

Az eşya olduğu için yerleşmek uzun sürmedi, ilk gün akşam olmadan hemen yerleştik sadece kitaplar kalmıştı açılıp yerleşecek. O akşam ebe hanım bizi yemeğe evine çağırdı, bizim bir ocağımız da olmadığından çok makbule geçti bu nazik davet.

Daha sonra bir aile gibi olduğumuz sağlık ocağı personeli, büyük bir özveriyle çalışıyor, çalıştıkları bölgeyi ve köylüleri iyi tanıyor bize çok yardımcı olup yol gösteriyorlardı.

Sabah uyandığımda, ilk fark ettiğim muhteşem bir manzara oldu. Pencereden görülen yemyeşil dağ manzarası, sisler içinde karşımdaydı. Hafif bir odun kokusu geliyordu dışarıdan, köy kokusu. Köyümüze varmış ilk sabahımıza uyanmıştık.

1 yorum: