Dağbaşı 7 - Aşılama

o küçük ama çok küçük köyün adı bile yokluğunu anlatıyordu - Dağbaşı Köyü

Dağbaşı ve çevre köyleri büyük göçler vermiş, genellikle de Adapazarı ve yurtdışına göçmüşler. Zamanında geçinme yolları tükenince her aileden birer ikişer göçler başlamış. Geride kalanlar ise giderek ellerine bir gelir geçmez hale gelmiş. Bu durum öyleydi ki köylülerin önemli bir kısmının eline hiç para geçmiyordu artık. İhtiyaçlarını bakkallardan karşılayıp yazdırıyorlardı, sonra dışarıdaki yakınları yılda bir tatile geldiğinde toplu kapatıyordu hesabı.

Bölge insanları hakkındaki birçok bilgiyi Fatma ebeden öğreniyordum, ailecek Trabzon’un başka bir beldesindendiler. Fatma ebe sağlık ocağının en önemli çalışanıydı bence. Bu ufak tefek, güzel kadın bitmek bilmez enerjisi ve çalışkanlığı, işine bağlılığı, herkese yardım edip her şeyi çekip çevirmesi, neşesi, kendi insanlarını tanıması ve daha birçok yanıyla sağlık ocağının olmazsa olmazıydı.

Benim için de iyi bir arkadaş, destek, sırdaş, can yoldaşıydı. Fatma ebe bizi sık sık evlerine çağırırdı akşamları, onun yaptığı şahane pilavları ve salataları unutmam hiç. Onların evinde video vardı, gider orada video izlerdik sık sık. Sanırım ilçeden toplu olarak kiralıyorlardı videoları. En çok, o zamanlar TV de gösterilen MacGyver dizisini izlerdik. Şimdi sorsanız hatırlamam ayrıntısını ama maceralı bir şeydi.

Çocuklar da çok severdi video izlemeyi ve hiç kaçırmak istemezlerdi. İki küçük TV’nin önüne yere yatarlar, büyük bir dikkatle izlerlerdi. İki yaşındaki Engin ne anlardı bilmem ama o da uykuya yenik düşene kadar tüm dikkatini verirdi. Şengül için ise en büyük tutkulardan biriydi TV’den video izlemek, hiçbirini kaçırmaz izlediği şeylerin içinde yaşardı adeta.

Şengül, gece saat geç olunca ve yatarak izlediği için uykusu gelince kendiliğinden kapanan göz kapaklarını, minik parmaklarıyla açar ve öyle izlemeye çalışırdı. Eğer bütün çabalarına rağmen uyuya kaldıysa, bütün kaçırdıklarını ertesi gün bize sora sora öğrenirdi.

Bir keresinde Fatma ebe bir rüyasını anlatıyordu bana, Şengül lafın başını kaçırmış, kafasını yukarı kaldırmış kocaman gözleriyle büyük bir dikkat ve heyecanla annesini dinliyordu. Fatma’nın sözü bitince, annesini çekiştirip hangi film bu anne, ben uyuyunca mı seyrettiniz, niye beni uyandırmadınız, diye kızmıştı. Ondan gizli bir şey izlenemezdi ki.

Sabahları Fatma ebe ve Mahmut hoca işlerine gittiklerinde beş yaşındaki Şengül kardeşinin uyanmasını beklerdi evde. Engin uyanınca ona kahvaltısını ettirir, temizler, üstünü başını değiştirir sonra kapıyı da arkalarından kilitleyip, kardeşinin elinden tutarak annesinin yanına gelirlerdi birlikte. Öyle becerikliydi küçük Şengül,

Engin çok şanslıydı hem annesi hem ablası büyütüyordu onu. Şengül şimdi kendisi de anne oldu, çok güzel bir anne hem de.

Şengül annesine benzerdi, Engin ise babasının bir kopyası. Mahmut hoca, ilköğretim okulunda öğretmendi. Çok okur, edebiyattan hoşlanır ve anlar, şaka yapmayı çok severdi. Sohbeti güzeldi ve insanı zekice çaktırmadan iğnelemeyi de iyi bilirdi, severdim o yanını çok. Mahmut hoca ile pek fazla ortak yaptığımız şeyler olmadı ama onu hep çok iyi bir dost olarak yanımızda hissettik, zor gün dostlarındandı. Hep orada olduğunu bildiğiniz, sırtınızı çekinmeden dayadığınız dostlardan.

Fatma ebeyi ve diğer sağlık ocağı çalışanlarını aşılamalar sırasında daha da iyi tanıma fırsatım oldu, onların bölge halkıyla nasıl çalıştıklarını gözlemleyebildiğim bu aşılama dönemleri aynı zamanda orada bulunduğumuz sürece yerel halkla da en yakın bağlantı kurduğumuz zamanlardı.

Biz Dağbaşı köyündeyken, 1985 yılında Birleşmiş Milletler UNICEF aracılığıyla 0-5 yaş arası 6 milyon çocuğu kapsayan 10 gün süren bir aşılama kampanyası başlattı. O yıllarda Türkiye’de bir yaşının altında çocuk ölüm oranı %10’du. Birleşmiş milletler için bu yüzde kabul edilmez sınırlardaydı. 

UNICEF aşıları ve şırınga gibi diğer malzemeyi sağlıyordu. Aynı şırıngayla birkaç hastaya aşı yapılmasına engel olmak için şırıngalar aşılarla birlikte verilmişti. O yıllarda aynı şırınganın birkaç kez kullanılma sorunu vardı Türkiye’de. Bu kampanya için televizyon ve radyolara duyurular hazırlanmıştı, televizyonlarda Zeki ve Metin ikilisinin oynadığı çağrılar dönüyordu sık sık.

Bu kampanya sırasında, ben de hem yardımcı olmak ve hem de merak ettiğim için mümkün olduğu zamanlarda onlarla gittim köylere. Toplam 6 köye gidilecekti aşılama için, bu köylerin bir kısmına Jeep ile ulaşılabiliyor, bir kısmına yürüyerek gidilebiliyordu. Bu sırada bu yörenin insanları ve aşılamayla ilgili çok değerli şeyler öğrendim, insanların önyargıları, aşılamaların neden düzgün yapılamadığı, imamların aşılamaların başarısındaki rolü ve daha birçok şey.

Aşılama bir organizasyon işi, sadece aşıyı sağlamakla bitmiyor. Aşılar soğukta tutulacak ve bozulmadan dört bir yana ulaştırılacak, sağlık personeli tam kadro olacak, köylere ulaşım için araç olacak, araçların benzini olacak, kayıtlı ve kayıtsız çocuklara ulaşılacak, kayıtlar düzgün olacak ve güncellenecek.

Kayıtlı çocuklara ulaşabilmek için ailelerin çocuklarına aşı yaptırmayı istemeleri ve aşılama merkezlerine getirmeleri gerekiyor. Bütün bunların başarıya ulaşabilmesi için de öğretmenlerden, imamlara herkesin desteği ve katılımı gerekiyor. Sağlık çalışanlarının bölge insanını iyi tanıması da başarıda çok önemli bir yer tutuyor.

Aşının yapılmasında bir zorluk yok, zorluk aşı yapılacak çocuklara ulaşmada çıkıyor. Kayıtlı çocuklara ulaşmak çok zor değil ama kayıt dışı çok çocuk var. Bir şekilde insanlar çocuklarını kayıt ettirmiyorlar. Yıllardır çeşitli nedenlerle kasıtlı veya kasıtsız olarak yayılan bazı yanlış bilgiler neden olmuş buna. İnanması zor ama en basitinden söylemek gerekirse, devletin ikiden fazla çocuktan vergi alacağı, yapılan aşının komünist aşısı olduğu gibi söylentilere inanarak, çocuklarını ve hamileliğini gizleyen kadınlar, aileler vardı.

Köylerinden başka hiçbir yere çıkmamış, ellerine hiç para geçmemiş insanların, çevrelerindeki güvendikleri kişilerden başka bir bağlantısı yok yaşadıkları ülke ve yasaları hakkında. Bu kişiler arasında başta imamlar geliyordu.  Aşılama oranının yüksek olduğu köylerden birinin imamıyla tanışıyorduk, ara sıra bize gelir uzun sohbetler eder, kitap değiş tokuş ederdik. Çok saygı duyduğum bu imam, işini ve hizmet ettiği insanları seviyor, işini gerektiği gibi yapmak için büyük çaba sarf ediyordu. Ne yazık ki bunu bütün köylerin imamları için söylemek mümkün değildi.

Aşılama sırasında, sadece aşı yapılmıyor aynı zamanda hamilelerin de kayıtları tutuluyor ve 0-5 yaş arası çocukların kayıtları da güncellenmeye çalışılıyordu. Fatma ebe aşılamaya gelen kadınların arasında geziyor, hamile olup da gizlemeye çalışanları bulmaya çalışıyordu. Bunun için belinde kalın kuşakları olan kadınlara yaklaşıp, kuşaklarını açmalarını istiyordu. Kimi zaman şakalaşarak çözülen bu durum, kimi zaman gerginliğe de yol açıyordu.

Birkaç kadının onu yanına yaklaştırmadığını görmüştüm bir keresinde, Fatma ebe ne dediyse ikna edemedi kuşaklarını açmaları için. Sonunda eline bir sopa alıp uzaktan kuşağı aşağıya indirmeye çalıştı, bir yandan gülüşüyorlar bir yandan da karşılıklı birbirlerini ikna etmeye çalışıyorlardı. Gözünden hiçbir şey kaçmayan Fatma ebenin gizli hamileleri nasıl bulup ortaya çıkardığını hayretle izliyordum ben uzaktan.

Sağlık ocağı ekibinden birkaç kişi, köy muhtarının sağladığı bir yeri merkez edinip kayıtları tutuyordu. Kayıtlardan sonra aşı yapılıyordu. Köyün bütün kadınları çağırılıyordu, sırayla hepsine kaç çocuğu olduğu, çocuklarının adları soruluyordu. Genelde neşeli geçen bu konuşmalar sırasında duyduklarım güldürse de çok düşündürücüydü.

Kaç çocuğun var sorusunu, var iste 7-8 tane ben söyleyeyim sen say, diye cevaplayanlar vardı aralarında. Çocuklarının isimlerini sayarken unutan kadınlar oluyordu. O zaman bir oda dolusu kadın, her kafadan bir ses çıkarken kafalarını birbirlerine çevire çevire, isimleri hatırlamaya çalışıyordu. Bir şekilde o çocukların hepsinin birden çocuğu olduğunu hissettim orada. Çocukların isimlerinden de ne kadar dışarıya kapalı bir yaşamları olduğu anlaşılıyordu. İsimler birbirinin ya aynısı ya değişik telaffuz edilmiş haliydi.

Çocukların yaşı ve ölen çocukların ölüm tarihi sorulduğunda ise daha büyük zorluk oluyordu. Çocukların yaşları ve ölüm tarihleri tam bilinmiyordu.  O zaman yeniden hep birlikte bir tartışma başlıyor, tarihlere referans olacak olaylar konuşulmaya başlıyordu. Birbiriyle çelişen bilgilerden sonra, kimi zaman yaklaşık bir bilgi kayda geçiyor, kimi zaman ise not düşülüyordu sonra öğrenilmek üzere.

Bir sene sonra yeniden aşılamaya gidildiğinde bütün bu kayıtlar çok işe yaradı, ne var ki daha kolay bir aşılama dönemi olmadı. Bunun nedeni ise, giden şoförün yerine sekreterliğe başvuran bir kişiyi şoför olarak işe almalarıydı. Yeni şoför araba kullanmayı biliyordu ama bu çetin yollarda Jeep kullanmak tecrübe istiyordu. Yapılacak fazla bir şey yoktu dikkatli olmaktan başka.

Yine uzak bir köyden aşılamadan dönerken karanlık da basınca olanlar oldu ve Jeep kayalıklardan aşağıya yuvarlandı. Neyse ki kimseye bir şey olmadı ama Jeep’i oradan çıkartmak da mümkün olmadı. Bir süre sonra gelip parça parça çıkarmak zorunda kaldılar aracı. Bu nedenle köylere yürüyerek gidilmesi gerekti çoğu zaman.

İlk aşı kampanyasında hedef elbette ki %100’dü ama gerçekçi beklenti bunun altındaydı. Birçok yer gibi bizim başarı oranımız da çok iyiydi %120 aşılama yaparak hedefin üzerine çıkmıştık.

Bu başarı oranı, UNICEF bu işe el atana kadar ve mecburi hizmetin, dolayısıyla da sağlık ocaklarının yeniden devreye girmesine kadar aşılamanın ne kadar yetersiz yapıldığının bir göstergesiydi.

Çin’deki sağlık sisteminden esinlenerek toplum hekimliği adı altında yıllar önce kurduğu bu sağlık sistemi yüzünden, Nusret Fişek hocamız Maocu olmakla suçlanmış ve derslerimize girdiği dönemde sopalı bir saldırıya uğramıştı. Saldırı sırasında kafasından yaralanmış ama hiç yolundan dönmemişti, ertesi gün kafası sarılı olarak yine derse gelip bütün bildiklerini bize aktarmıştı bu sisteme sahip çıkmamız için.

Dağbaşı’nda geçirdiğimiz günlerde kendisini sık sık anıyorduk. Zamanında bu sistemi kuran ve işleten Nusret Fişek hocamız kendisiyle ne kadar gurur duysa azdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder